Erikler Çiçek Açtı Kitap Özeti – Esat Mahmut KARAKURT
1951 senesinin bir ilkbahar gecesinde
İstanbul’da bardaktan boşalırcasına yağan yağmur, İstanbul’u sanki Nuh’un
gemisi gibi kendi kaderine bırakmış bir şehir yapmıştı. Çünkü;dışarıda bir
siyah arabadan başka kimse yoktu. Ve bu otomobil bu fırtınaya rağmen Yeşilköy
havaalanına gider. İçinden zarif,yakışıklı bir beyefendi iner. İsminden başka
hiçbir bilgiye sahip olmadığımız bu kişi Hong Konğ’a gitmekte olan Pan Amerikan
uçağına biner. Fakat; kendi koltuğunda başka birinin oturduğu fark eder ama
bayanla yüz yüze gelince söyleyeceklerini unutur, ve “rahatsız olmayın siz”
der. Bayan o kadar gizemli bir kişiliğe sahip ki Orhan Bey ile konuşmamak için
adeta savaşıyordu. İçinde seksen kişiyi taşıyan Pan Amerikan uçağı üç saat
sonra Şama iniş yapacaktır. Orhan Bey uçak havalandıktan sonra bayanla az da
olsa konuşma fırsatı bulur. Ve isminin Madelena olduğunu zor da olsa öğrenir.
Orhan Bey her geçen saat bayana daha da çok ilgi göstermeye başlar. Bunun
farkına varan bayan Orhan Beyin bu ilgi ve alakasından rahatsız olduğunu
söyler. Bunu duyan Orhan Bey çok şaşırır. Birkaç saat sonra uçak Şama iner.
Fakat dışarıdaki fırtınanın kuvvetli olmasından dolayı yolcuların bu geceyi Şam
da geçirmeleri gerekmektedir. Uçaktaki bütün yolcular Grand Palas Otelde
kendileri için ayrılmış odalarında kalmak için uçaktan çoktan ayrılmışlardı
fakat; Orhan Bey ve Madelena hala uçaktan inmemişlerdi. Çünkü; Madelena uçaktan
hiç inmek istemiyordu. Orhan Beyin ısrar etmesine rağmen bayan uçaktan inmez ve
Orhan Bey, bayanın uçakta kalmak isteyişinin nedenini bir türlü anlayamamıştır.
Bu sırada uçağa Amerikalı hostes girer, ve uçağın kontrolden geçeceğini söyler.
Bunu duyan Madelena zorda olsa ikna edilir. Orhan Bey uçaktan çıkar ama
Madelena hala uçaktan çıkmamıştır. endişelenen Orhan Bey uçağa tekrar girer ve
Medelena’ya sorar “Neden gel miyorsun?” diye. Madelena “Ben tek başıma çıkamam”
der. Orhan Bey bayanın ne demek istediğini anlamaz ve şaşkınlığını gizleyemez.
Madelena ben yürüyemem, çünkü; “topalım” der. Orhan Bey büyük bir şok
geçirmiştir. Çünkü; bu kadar güzel bir bayanın topal olduğunu aklına hiç
getirmemişti. Buna rağmen, bayanı kucağında uçaktan indirir. Gümrük kapısına
geldiğinde, Madelena “Çantamı unuttum” der. Buna karşılık Orhan Bey koşarak
uçağa gider ve çantayı getirdiğinde, Madelena “çantanın içinde bir paket var
onu kendi çantanın içine koy lütfen” der. Orhan Bey de paketi kendi çantasına
koyar ve gümrük kapısından geçerler. Madelena geçerken birtakım sorularla
karşılaşır. Fakat; Orhan Bey geçerken hiçbir şey sorulmaz ve bayan hayretler
içinde kalır. Daha sonra bir taksi ile otele giderler ve kendileri için
ayrılmış odalara çekilirler. Gece yarısı Orhan Beyin kapısı çalınır ve içeri
Madelena girer, fakat; üzerinde yalnızca bir gecelik vardır. Orhan Bey çok
şaşırır ama o şaşkınlığını gizler. Geceyi beraber geçirirler. Sabahın ilk
ışıkları cama yansıdığı vakit kapı tekrar çalınır ve içeriye eli silahlı üç
polis girer. Girdiklerinde Orhan Beye, Madelena’nın bir esrar tüccarı
olduklarını söylerler ama Orhan Bey inanmaz. Polisler inanmıyorsanız size
verdiği çantaya bakın der. Ve çantayı açtıklarında içinden esrar çıkar, Orhan
bey büyük bir şok geçirmiştir. Çünkü geceyi beraber geçirdiği kadın bir esrar
tüccarıydı. Saatinin geldiğinin farkına varan Orhan Bey aceleyle havaalanına
gider ve uçağa biner. Uçak bir gece Hindistanda ve bir gecede Siyadda kaldıktan
sonra Hong Kong’a varır. Uçak iner inmez bir İngiliz Teğmeni Orhan Beyin yanına
gelir ve Türk Genelkurmayına ait Binbaşı Orhan Sümer ile mi müşerref oluyorum
der ve Orhan Beyi Komutanlığa götürür. Komutanlığın başındaki İngiliz albayı,
Orhan Beyin görevini anlatır ve Hong Kong’da gizli bir Komünist Teşkilatının da
olduğunu söyler. Orhan Bey çok yorgun olduğu için kendisi için ayrılmış olan
otele gider. Biraz dinlendikten sonra otelin salonuna iner ve indiğinde büyük
bir partinin olduğunu görür. Bir masaya oturur ve karşı masada bir bayan
ilgisini çeker ve garsona o bayanın kim olduğunu sorar. Garson Guvalançin “O
bayanın Çin’in en zengin ve en güzel bayanı Madam Çing Çung olduğunu söyler.”
Yanındaki yaşlı adamın kim olduğunu sorunca onun da Madam Çing Çung’un kocası
Him Him Çing Çung olduğunu söyler. Orhan Bey bunu duyunca çok şaşırır. Çünkü;
güzel bir bayan nasıl olurda elli yaşında bir yaşlıyla beraber olur. Orhan Bey
Madam ile tanışmak ister ama Guvalançin bunun çok tehlikeli olduğunu söyler
Orhan Beye. Ama o hiç aldırış etmeden bayanı dansa kaldırmak için kocasından
izin alır. Bay Çing Çung hangi cesaretle geldiğini bilmeyen Orhan Beye sinirli
bir tavır ile bakarak ona bir şeyler söyler. Orhan Bey inat eder ve dans etmek
ister, kocasının sinirlendiğini gören Madam daha fazla kargaşa çıkmaması için
Orhan Bey ile dans eder. Ve dans ederken Madamla tanışırlar. Uzun bir danstan
sonra Madam, Orhan Beye şöyle der. “Beni bir daha nerede görürseniz görün
başınızı başka bir tarafa çevirin.” Orhan Bey bu söze karşılı hiç bir şey
söylemeden odasına çekilir. Bu sırada Orhan bey eksiksiz olarak Komutanlığa
gider ve Komünist Teşkilatı hakkında güncel bilgileri alırdı. Bir hafta sonra
Çinli bir kız, Orhan Beyin odasına gelir. Kendisini Madam Çing Çung’un
gönderdiğini söyler ve Orhan Beyi Madamın köşküne götürür. Beraber uzunca
konuşurlar bu konuşmadan sonra Madam da Orhan Beyden oldukça etkilenir ve onu
yarınki, Güneş Dağının eteğindeki Papakora Mağarasında yapılacak “Erikler Çiçek
Açtı Ayinine” davet eder. Orhan Bey güneş doğmadan Madamın dediği mağaraya
gider. Mağaranın önüne geldiğinde on dört başlı on dört insan boylu, korkunç
Papakora Heykellerini görür ve içeriden birtakım seslerin geldiğini duyunca
içeri girer. İçeride hepsi anadan doğma çıplak on sekiz yaşında, çekik gözlü,
bakır renkli siyam bakirelerini ve yine bakireler gibi genç oğlanlarda onlar
gibi anadan doğma çıplaklardı. Kemik siyah borular çalınınca, Budanın
karşısındaki havuzun başına dizilirler ve Madam Çing Çung Budanın yanından
çıkıp gelir. Ve elindeki erik dalını havuzun içine atar. Madamın atması ile
beraber çıplak siyamlı bakireler ve oğlanlar aynı anda havuza atlarlar ve
böylece vücutlarının beslendiğini zannederlerdi. Ayin bittikten sonra Madam
Çing Çung, Orhan Beye mağarayı gezdirir. Bu gezme esnasında uzunca konuşurlar
ve her geçen saat birbirlerine daha çok ilgi gösterirlerdi. Orhan Bey otele
döner ve çok yorgun olduğu için hemen yatar. Sabah olunca Komutanlığa gider.
Albay Thomson’un aldığı ve Türk Genelkurmayından gelen telgrafın şifresini
çözmeye uğraşır. Telgrafı çözdükten sonra Albaya “ on iki Türk Kurmayı akşam
saat altıda Hong Konga hareket edeceklermiş” der. Ve Albay bunun üzerine Türk
Kurmaylarını getirecek uçağın buraya kadar avcı uçakları ile korunacağını
söyler. Orhan Bey de bunları İstanbul’a bildirir. Komutanlıkta işler
ilerlerken, Komünistlerde yapacakları işleri gizliden gizliye planlıyorlardı.
Hong Konga gelecek uçak hakkında da bilgi edinmişlerdi. Çin’deki Komünist
Teşkilatın başında da Pavlof isminde azılı bir Komünist vardı. Üyeleri arasında
Bay ve Bayan Çing Çung da vardı. Ayni zamanda onlarda birer azılı komünistti.
Teşkilat toplantılarını gece yarıları yapıyor ve arkalarında hiçbir iz
bırakmıyorlardı. Aldıkları bilgide Orhan Beyin bir deri tüccarı olmadığını ve
Türk Binbaşısı olduğu da vardı. Ayrıca bunu öğrendikten sonra da Orhan Beyi
gizliden gizliye izlemeye başlamışlardı. Bir gün sonra İngiliz Teğmeni Orhan
Beyin odasına gelir ve hemen Komutanlığa götürür. Oradan da Askeri Havaalanına
giderler Albay Thomson ile birlikte. Çünkü İstanbul dan gelen uçağı
karşılayacaklardı. Gelen Türk Heyeti de aynı görev için gelmişti ve burada üç
gün kaldıktan sonra Orhan Beyde olmak üzere içinde İngiliz ve Amerikalı
subaylar ile Tokyoya gideceklerdi. Hong Kongtaki son gecesini İstanbul dan gelen,
devre arkadaşı bir Yüzbaşı ile Çinli bir kızın lokantasında geçirdiler. Akşam
geç saatlere kadar eğlendiler ve gece yarısı otele gider ve erkenden uyur.
Çünkü; sabah saat altı da uçağa bineceklerdi. Bunun üzerine Komünistler dağ
evinde tekrar buluştular ve Pavlof sözüne yarın bizim zaferimiz olacak diye
başlar. Diğer üyeler Pavlof’un ne demek istediğini anlamazlar ve ona sorarlar.
Pavlof tekrar söze başlar. Yarın saat altıda Tokyoya gidecek olan Türk,İngiliz
ve Amerikalı subaylardan oluşan otuz altı kişi, Koreye geçerek kuvvetlerimizle
mücadeleye girip birliklerimizi dağıtacaklardı ama muvaffak olamayacaklar der.
Çünkü; yarın saat altıda Tokyoya hareket eden ve içinde Binbaşı Orhan Beyinde
bulunduğu uçağın içine Rus bombası koyduk ve hareket saatinden on dakika sonra
patlayacak der. Üyeler oldukça sevinmişlerdi ama Madam Çing Çung ise diğer
üyelere belli etmiyordu ama içi kahroluyordu. Çünkü; Orhan Beyi gerçekten
seviyordu artık. Toplantı bittikten sonra Madam Çing Çung gizlice Orhan Beyin
kaldığı otele gider ve onu otelin görevlisi ile dışarı çağırır. Orhan Bey
kendisi ile bu saatte kimin, ne konuşacağını çok merak eder ve aşağı iner.
Otelin karşısında duran arabanın yanına yaklaşınca içindekinin Madam Çing Çung
olduğunu görünce çok şaşırır ve aynı zamanda çok sevinir. Çünkü; sevdiği kadını
Tokyoya gitmeden önce son bir defa görme fırsatı bulmuştu. Madam Çing Çung,
Orhan Beyi ayinin yapıldığı mağaraya götürür. Son bir defa güzelce vakit
geçirirler. Orhan Bey saatin geç olduğunu ve aynı zamanda yarın Tokyoya gideceğini
söyler. Madam bunu duyunca Orhan Beyi gitmemesi için ikna etmeye çalışır ama
başaramaz. Ve sevdiği adama uzun uzun baktıktan sonra son bir defa daha öptü,
çünkü; bir daha belki hiç göremeyeceklerdi. Madamın, Orhan Beyi içten öpüşü ve
ona sizi bütün kalbimle ve bütün varlığımla deli gibi seviyorum demesi, içinde
küçükte olsa şüphe beslemesine neden oldu. Çünkü; bir zamanlar beni bir daha
gördüğünde başını başka tarafa çevir diyen kadın şimdi ise onu sevdiğini
söylüyordu ama yine de gitmeye karar vermişti. Ve geç saatte oradan ayrılıp
otele geldi. Ertesi gün saat altıda bütün subaylar Askeri Havaalanına iştirak
ettiler. Albay Thomson subaylar ile veda ettikten sonra, bunları Tokyoya
götürecek E16 uçağı hareket etmeye başlar ve tam bu sırada uçağa doğru yaklaşan
spor bir arabanın kendilerine hızla yaklaştığını gören pilot uçağı durdurur.
Bütün subaylar panik içindeyken arabanın içinden bir bayan “uçaktan inin,
uçakta bomba var” demesi havaalanını birbirine kattı ve bütün subaylar uçaktan
çıktı. Araba hızla pisti terk ederken arabanın içindeki bayanla Orhan Bey bir
anda olsa göz göze gelir ve bayan Orhan Beye allahaısmarladık Orhan Bey der ve
oradan uzaklaşır. Peşinden İngiliz askerleri takip etmesine rağmen Madam Çing
Çungu bulamazlar. Orhan Bey büyük bir sıkıntı içine girer. Madam uzunca
kaçmadan sonra Pavlof’un adamları tarafından yakalanır ve eskiden toplandıkları
yere getirirler. Önce Madamın kocasını sorguya çekerler daha sonrada bayan Çing
Çungu sorguya çekerler. Pavlov Madama “Vatana ihanet yüzünden idam edileceğini”
söyler. Ama Madam bunu kabul etmez çünkü diğer üyelerinde bildiği gibi bayan
Çing Çung çinli değil Türkmenistanlı bir Türk dür. Ayrıca Madama “ Ben vatanıma
ihanet etmedim aksine Türk askerlerinin kurtulmasını sağladım” der. Pavlof ikisini
Çin yasalarına göre yarın güneş çıkmadan idam ettirecekti. Bu sırada İngiliz
askerleri çalışmalarını hızlandırmışlar ve Komünist Teşkilatının Merkezinin
olan Güneş Dağında olduğunu öğrenmişlerdi. Ve iyi bir operasyonla yarın saat
beşte baskın yapacaklardı. Sabah güneş doğmadan Bay ve Bayan Çing Çung idam
edilmek üzere Teşkilatın Merkezine götürülür. Önce Bay Çing Çung çıplak ayakla
beş kişiden oluşan ateş mangasının önüne gelir ve Pavlof’un ateş demesiyle onu
Bayan Çing Çung’un karşısında idam ederler. Sıra Bayan Çing Çunga gelir. Madam
çıplak ayakla manganı karşısına geçer ve gözlerinin kapanmasını ister. Pavlof
onun son sözünü yerine getirir ve manga tam ateş edecekken İngiliz askerleri
baskın yaparlar ve oradaki herkesi tutuklayıp götürürler. İngiliz
mahkemelerince yargılanan kişi, kimse ile görüştürülmez ve konuşturulmazlardı.
Orhan Bey İstanbul’a dönmeden sevdiği kadını son bir kere daha görmek istedi
ama göremedi. Albay Thomson bile görüşmesi için izin alamadı. Akşam saat altı
uçağı ile İstanbul’a dönecekti ve dönmeden önce Albay Thomson ile vedalaşmak
için Merkez Komutanlığa gider. Albay ile vedalaşır ve tam kapıdan çıkarken
Albay, Bayan Çing Çungun işlemlerinin tamamlanması için buyara getirildiğini
söyler Orhan Beye. Ve Albayın izni ile bayanın kaldığı odaya girer. Ve
girdiğinde Madam Orhan Beye kendisinin aslında Türk olduğunun ve gerçek isminin
de Neslihan olduğunu söyler. Orhan Bey çok şaşırır ve ne söyleyeceğini bilemez.
Uçak saati geldiği için odadan çıkar ve havaalanına gider, tam uçağın kapısı
kapanmadan içeriye Albay Thomson ile Neslihan girer ve albay İngiliz mahkemesi
Madamı serbest bıraktı bize karşı yaptıklarından dolayı der. Ve bundan sonra
nereye gideceğinize beraber karar verirsiniz der Albay, ve vedalaşırlar…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder